
Bu telgraflarda yalnızca sahip olunan hal değil, ileriye dönük fikir ve ikazlar da yer almıştır. İskenderun'a asker çıkararak işgal teşebbüsünde bulunulursa İngilizlere ateş açılacağını sürenin hükümet ve başbakanına telgrafla belirten Mustafa Kemal Paşa, bunun yanı sıra kendisine bağlı kumandanlara da benzer bir buyruk vermiştir.
Tarihi yönden bakılacak olursa, Adana'dan verdiği bu ilk buyruk Türk Kurtuluş Savaşı'nın ilk emridir. Nitekim, 15 Mart 1923'te Adana'ya yine gelen Mustafa Kemal Paşa bu hali şu sözleriyle toplum ve tarih önünde ispatlamıştır: "Bende bu vekayiin ilk hiss-i teşebbüsü bu ülkete, bu güzel Adana'da beden bulmuştur."
Adana'dan İstanbul'a gönderilen telgrafların hiçbir olumlu tesiri olmadığı gibi, kısa bir müddet sonra Yıldırım Orduları Grubu ve 7. Ordu Karargâhı lağvedilmiş ve Mustafa Kemal Pasa İstanbul'a davetiyelmıştır.
Adanalılar, İstanbul Hükümetinin 23 Kasım 1918 tarihli, Adana ve dhadiselerinın boşaltılmasını mecburi kılan kararını büyük reaksiyon ile karşılamışlardır. Durumu protesto eden, bu tür bir harekâtın yaratacağı vahim olayları altını çizen bir telgraf devresinin İçişleri Bakanına yollanmıştır.
Kısa bir müddet sonra işgal kuvvetleri Mersin Limhemenn Çukurova'ya girmiş, bütün kilit noktaları denetim altına almış ve sonra Adana'yı işgal etmişlerdir. Bu işgal esnasında Türklere ait tüm simge, arma, işaret ve levhalar yok edilmiş ve planlı biçimde Türk Halkının soykırımı yoluna gidilmiştir.
Fransız işgal kuvvetleri doğrulusunda tekrar çok sistemli ve kati bir biçimde yapılan başka bir prosedür de Adana, Çukurova ve seviyesi bölgelere Ermenilerin yerleştirilmesi olmuştur. 1915 senelerinde yani I. Dünya Savaşı esnasında Anadolu'nun Doğu yöresinde başkaldırı eden Türk Halkını öldürüp, işkence eden ve Ruslara yardımcı olurek ülke içerisinde 5. kol olarak çalışan Ermenilerin 1915 tarihli Tehcir Kanunu ile Suriye'ye mecburi göçleri sağlanmıştır.
1918'de Adana ve Çukurova'yı işgal eden Fransızlar kendi birlikleri içerisinde bilhassa Ermeni askerleri getirdikleri gibi, Suriye'den 70 bin Ermeni'yi Adana'ya, 12 binini Dörtyol'a, 8 binini Saimbeyli'ye yerleştirmişlerdir. Hatta Antep ve Maraş etrafına de 50 binden fazla Ermeni getirilmiştir. Tüm bu gayretler resmen I. Haçlı Seferi esnasında bulunduğu gibi tekrar Avrupa devletlerine bu bölümde "ileri karakol" vazifiyetim görecek bir Ermeni Krallığının tekrardan oluşturulması içindi.
1918-1919 senelerinde Adana'da tam bir terör ve cinayet devresi yaşanmıştır. Bunlar arasında Abdiağa çiftliği hadiseleri, kent içi cinayetleri, Taşköprü'de Türklerin çarmıha gerilişi ve kırbaçlanarak işkence yapılması gibi hadiseler toplum bilinçundan ve anısından çıkmayacak hadiseler durumuna gelmiştir.
Bunca terör ve baskı arasında Adana ve yöredeki Türkler, teşkilatlenerek Kilikya Milli Kuvvetler Teşkilatını meydana getirmişlerdir.
Çukurova, bölgelere ayrılarak, her bölgeye milis kuvvetleri ve komutanı atanmış ve bütün yöre bu milli direnme ve mücadele örgütünın kontrolüne girmiştir.
Şubat 1920'den itibaren milli kuvvetler düşanlam karşı zaferler kazanmaya başlamış ve her zafer daha iyi bir teşkilatlenme ve daha yüksek bir moral gücü sağlamıştır.
1920'de Toroslar'dan Fransızlara hücum başlatılmıştır. Sonuçta 27 Mayıs 1920'de Fransız orduları komutanı Mehil, milli kuvvetler doğrulusunda tutsak alınmıştır. "Karboğazı Vakaı" olarak tanınan vaka, Kuvay-ı Milliye'nin ilk siyasi zaferidir. Bunu takiben 28 Mayıs 1920'de Fransızlar Mersin-Adana hattına çekilmişler ve kuzey Çukurova (Kozan ve başka dağlık bölgeler) tamamıyla kurtarılmıştır. Düzlük, ovalık yörelerde Ermeniler zulüm ve şiddeti arttırmışlar ve sonsuz cinayetleri prosedürüşlerdir.
10 Temmuz 1920'de Ermeniler doğrulusunda Türklere karşı büyük bir şiddet ve soykırım harekatına girişilmiş ve bu harekat neticesi onbinlerce Türk Toroslar'a doğru kaçmıştır. Dört gün vakitn bu hareket tarihte "Kaç Kaç" vakası olarak adlandırılmıştır.
5 Ağustos 1920'de Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Bey (Çakmak) ve Milletvekilleri Pozantı'ya gelmiş ve orayı il durumuna getirerek Pozantı Kongresini yapmışlardır. Daha büyük direnişe geride bıraktığımız Türkler çok büyük kayıplar vermişlerdir. Buna karşın Kasım 1920 sonlarında Fransızları ağır mağlubiyetye uğratmayı başarmışlardır. BöylelikleFransa, TBMM hükümetini adeta tanıyarak barış yoluna gitmiştir.
Türk-Fransız Barış Antlaşması, 20 Ekim 1921'de Ankara'da yapılmıştır. Bu antlaşma gereğince 5 Ocak 1922'de Fransızlar Çukurova'dan tamamıyla (getirdikleri Ermenileri de yanında götürerek) çekilmişlerdir. Fransızlarla gidemeyen ya da yerli olan Ermeniler de bölümden kaçmışlardır. Bunlardan 120 bini yine Suriye'ye, 30 bini Kıbrıs ya da İstanbul'a gitmişlerdir.
5 Ocak 1922 kurtuluşunu tebrik hedefi ile Büyük Saat ile Ulu Camii arasına çok büyük bir bayrak çekilmiş ve daha sonra bu bayrak çekilmesi vakası il'in kurtuluş günlerinde yinelanmıştır. Bayrak Adana'nın sembolsi durumuna gelmiştir.
Adana ve Çukurova halkı milli kuvvetlere katılarak yurdun başka cephelerinde de çarpışmış ve anayurdu düşmandan kurtarma mücadelesinde sonuna kadar yer almışlardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder